İşte sahne karşımda şimdi. Görüyorum zarif elbiseleriyle dans edişlerini. Her nota bir dansçı, her adım farklı bir tını farklı bir haz. Tizlerin ağırlıkta olduğu bir senfoni. Genel algıya uyan melankolik minör bir yapıt. Her saniye ustaca süzülüyor dansçılar. Önce duyuyorsunuz sonra hissediyorsunuz. Zihniniz akıntıya kapılmış, kendisini sadece duygulara bırakmış. Vücudunuzun bu seyircilikte bir rolü yok. Uyuşmuş ve tekrar hareket edeceği zamana kadar bunun tadını çıkarıyor.
Öyle bir kapılıyorum ki akıntıya sona yaklaşığımızı ancak fark ediyorum. Dansçıların son adımlarıyla daha iyi izlemek için kapattığım gözlerimi açıyorum. Bu koreografinin sahibine layık olmayan yerden biraz yüksek tahta parçasının üstündeki müzisyen son üç tele dokunuyor hissederek. Son üç adım... O da izlemiş gösteriyi. Benden farkı ise gösteriyi gösterinin içinden izlemiş olması. Sahneden değil ama içinden. Bizim gibi bu gösterinin farkında olan var mı diye başımı diğer masalara çeviriyorum. Fark ettiğim an dehşet ve şaşkınlıkla büyüyor gözlerim. Hiçbiri görmemiş, hiçbiri hissetmemiş. Kendi uğultularında kaybolmuş, bu müzikali arkada eşlikçi bir ses olmaya itmişler.
Yazar: Ametist
0 yorum:
Yorum Gönder