Zaman



Geçmiş beyazdır. Her şeyin bir araya gelmiş hali gibi. Bazen ölümü temsilen bir beyaz ışık, bazen bir gelinliğin saçtığı mutluluk. Sevinç, hüzün, heyecan, yas... hangisi ağır basarsa bassın temizdir geçmiş, yaşanılanlarla doludur. Anılar hep geçmiştedir. Bir şekilde hep geçmişe gitmek ister insan, hep geçmişi özler, her şey geçmişte güzel gibidir. 
Ya gelecek?
Gelecek laciverttir. Koyu, belirsiz, görülmeyen, duyulmayanlarla doludur. Bir şeyler daima saklıdır, gizlidir. Düşünmek yorar insanı. Bazen daha koyu bir lacivert, bazen daha açık. Değişebilir ancak hiçbir zaman gizemini yitirmez. Değişmeyen tek şey şimdiki zamandır. Mavi. Öyledir ki bazen musmutlu, iç açıcı bir gökyüzü ve yanına bir çiçek gibi yakışan bulutlar, bazen de uçsuz bucaksız derinliği ve korkutucu gerçekliğiyle içinde boğulduğun okyanus. Gariptir ki denize girdiğinizde ve sırt üstü yattığınızda gökyüzünü görürsünüz. Siyah ve beyaz gibi bir rakip ama birkaç ton fark dışında ortak, iki mavi arasında, dünya denen yerdesinizdir. Akıl almayacak ölçüde karşıtlığın arasında... iyilik ve kötülük, gülmek ve ağlamak, şans ve şanssızlık, geçmiş ve gelecek. Hayat daima böyle şimdide bırakır sizi. Gerçekleri hayat denen o uçsuz bucaksız denizden izlersiniz. Bir yol yoktur geçmişe gidesiniz. Geleceğe açılan bir kapı da öyle. Denize bakın. Etrafınızda hayatın sizi görmek zorunda bıraktığı iki en büyük karşıtlık vardır. İyiler ve kötüler, şanslılar ve şanssızlar. Saf iyiliğin ve kötülüğün, dibine kadar şansın ve şanssızlığın bir arada bulunduğu onlarca insan vardır o denizde. O an aniden bacağınızı ısırabilecek bir köpek balığından kat be kat tehlikeli bir tür. Veya içinizdeki tüm güzel duyguları kelebekler gibi özgür bırakacak iyi insanlar...
Denize bakın. Bir yerlerde duran geçmişi hatırlayın. Geleceği düşünün. Gülümseyin ve gökyüzüne bakmaya devam edin.

0 yorum:

Yorum Gönder

Popular Posts