Bekliyordu



Kasımın sıradan, alelade günlerinden biriydi. Hava karanlık, ortalık ateşkes sonrasındaki bir savaş meydanı kadar ıssız ve iç dondurucuydu. Bulutlar daimi görevlerini birazdan gerçekleştireceklerini adeta dünyaya duyurmak için bir araya toplanmış, merakla ilk işareti bekliyorlardı. Sis o kadar yoğundu ki göz gözü görmüyordu.

O yine oradaydı. O eski kapının önünde... Gözleri endişe ile sislerin ardını görmek için çabalayıp duruyor, çaresiz yüreği yorgun ama aynı zamanda sertçe atıyordu. Gün doğumundan beri, yaklaşık iki saattir, kapının önünde o koca taş binanın avlusunda hareketsizce bekliyordu.

***

Gülen gözleri hiç gitmiyordu aklından. Elinden tutmuş onu buraya getirmişti. Belki beş belki de yüz yıl önce... Her şey o kadar uzaktı ki.

Bir bahar sabahı yeni açmış sümbül kokularıyla uyanmıştı. Kokular bahçeden geliyordu. Bahçeye çıktığında bütün bahçeye dikilmiş minik sümbülleri gördü. Sümbüllerin ardında da onu... Ne kadar da seviyordu onu. Şimdilerde karanlık duyguları hissettiren fakat o zamanlarda kendisine  sümbül kokularını, mutluluğu, aşkı anımsatan neşeli avludan  bahçenin ortasına, ona, koşmuş kalbinden taşan koca bir mutlulukla  ona sımsıkı sarılmıştı. Çok güzel kokuyordu, yumuşacık fakat bir o kadar da sağlamdı.

Her şey çok güzeldi. Sarmaşıklarla kaplı o taş bina da, o eski avlu da, o yemyeşil sümbüllerle bezeli bahçe de çok güzeldi. Hayat çok güzeldi. O vardı ve mutlulukları, sevgileri sonsuza dek sürecekti. O demişti bunları bir sabah bahçede birlikte çimenlerin üzerinde uzanırlarken.


***

O günler neredeydi şimdi? Neden kaçmışlardı? O neredeydi? Gözünden dirayetsiz birkaç damla döküldü yanaklarına.

Bekliyordu.

Ama o yine gelmiyordu.


Yazar: Kehribar

0 yorum:

Yorum Gönder

Popular Posts